Ülkemizin dört bir yanı alev alev, 11 şehit verdik.
Bir o kadar da gönüllü hayatını kaybetti, onlar da şehit.
Ormanlarımız yanarken, talihsiz kazalarda yaşandı.
Hayatını kaybedenler oldu.
***
Vatan nedir?
Vatan bir kara parçası değildir, vatan ağaçlarıyla, börtü- böcekleriyle, hayvanlarıyla, sürüngenleriyle, gökte kanat çırpanlarıyla, yerdeki otlarıyla, bitkileriyle, çiçekleriyle ve insanlarıyla vatandır.
Vatan ağaçtır. O ağaca sığınan canlardır. Vatan insandır. Annedir, babadır, kardeştir, abladır, abidir!
Vatan amcadır, dayıdır, teyze ve haladır.
Vatan amcaoğlu, amcakızı, halakızı, halaoğlu, teyzekızı, teyzeoğlu, vatan torundur, yeğendir.
Vatan akrabadır, arkadaştır, dosttur.
Vatan konu komşudur.
Vatan yerde sürünen yılan, çıyan ve gökte kanat çırpan kartal ve akbabadır. Bunların hepsini toplarsanız bir vatan ediyor.
Vatan attır, fildir, maymundur. Vatanı vatan kılan üzerindeki değerlerdir.
Bu da kutsal kitabımızda Kur'an-ı Kerim'de; “Hiçbir şeyi eksiksiz bırakmadık” diyor Rabbim.
Eko dengeyi matematiksel ölçüde ahenkli yarattı!
Yeşil vatan ardıç, porsuk, ladin, köknar, sedir, fıstıkçam, meşeağacı, gürgen, kavak, çınar, karaçam, sarıçam, kayındır ve okaliptüstür.
Yeşil vatan oksijenimizdir.
Mavi vatan özgürlüğümüzdür. Gök kubbe yorganımızdır. İster örter, ister yüzer, ister nefes alırız. Bunların tümü vatandır. Vatan her şeydir.
Yoksa vatan bir kara parçası değildir.
Üzerinde yaşayan canlardır. Ölen şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Vatan sadece insanlara ait bir kara parçası değil, bir coğrafya hiç değildir.
Vatan köpeklerimizin ve miyavlayan kedilerimizindir.
Şehit kanı döktük, işte o vatandır!
***
ORMANLARIMIZ BİR BAŞKADIR
Çocukken Ayşegül serileri okurduk, doğanın sevgisini oradan öğrenirdik. Kuşlar, kelebekler, leylekler, Ceylanlar hep o hikayelerin birer kahramanıydı.
Kapıda bekleyen bir köpek, kucağında bir kedi, ormanda seken bir ceylan, gökte uçan kırılgan serçeler, nafi kelebekler, gece öten ağustos böcekleri…
***
Orman ekosistemini karakterize eden canlı türleri ağaçtır, fakat orman sadece ağaçlardan oluşmaz, diğer bitkiler, çalılar, ağaççıklar, mantarlar, bitki örtüleri ve faunası vardır, Türkiye şartlarında ayı, kurt, karaca, geyik gibi memeliler, kuşlar, böcekler, mikroorganizmalar gibi çok sayıda canlı türü bir arada barındırır ve aile oluşturur. Herkesin kendi kolonisi vardır.

Kısaca yeşil vatanımızda gökyüzünde kanat çırpanla, yerde ki sürüngenlerinde evidir.
Yeşil vatanın gerçek sahipleridir onlar.
Orman yangınlarıyla bu güzel aileleri yok ettik. Gölgesine sığınacak ağaç kalmadı artık. Aileler kül oldu.
Yaban keçileri, yılki atları onlarda bu yangınlara teslim oldu. Ormana has o kokuların yerini yangın kokuları sardı.
sabah ilk öten ve şakıyan kuşların sesi kesildi, yumurtalarını bırakmayan anne kuşlar yangına teslim oldu.
Çığlıklarını arş duydu ama insanoğlu duyamadı. Şimdi bir sessizlik hakim orada. Buyaralar nasıl sarılacak?
Geride kalanlar şimdi matem havasında yassını tutuyorlar.
Çığlıkla, suskunluk arasında ince bir çizgide yürekleri git/gel volta atıyor.
ORMAN SESSİZLİĞE
BÜRÜNMEMELİYDİ
Omanlarda küçük dereler akardı. Güzel patika yollar vardı. Keçiler, koyunlar otlardı. Tek tük minik evler vardı. Keçi ve ineklerden süt sağan yaşlı büyükanneler ve büyükbabalar vardı.
Hepsi yaşamı renklendiren, onurlandıran birer bilgilerdi.
Orman insanlara her şeyini verirdi. Odununu, mantarını, meyvesini, kozalaklarını… Her şeyden önemlisini oksijenini…
Biz ormana ne verdik, yakarak, yıkarak küle döndürerek, içindeki ekosistemi yok ederek. Daha doğrusu atmosferin ısınmasına öncülük ederek, akciğerlerimizi heba ettik. Kendi ayağımıza kurşun sıktık!
***
Omanlar bir dönem insanların mangalını alıp dinleneceği temiz hava alacağı yerlerdi.
Ormanlarımız oksijen deposuydu. Şehirde yaşayıp da ormana gidip temiz hava alınca baş dönmeleri başlardı. Çünkü temiz havası çarpardı.
Neden şehirlerimiz bu kadar kirli halde geldi?
İnsan sormadan edemiyor, 40 yıl önce orman yangınları yoktu.
40 yıl önce trafik kazaları neredeyse yoktu.
Tek ses radyo ve TRT yayın yapar, bilgileri tek elden alırdık. Psikolojimiz bu kadar bozulmamıştı. katil ruhlu değildik. Edep, vardı, ahlak vardı, saygı vardı. Bu kadar hırlı-hırsız, gözü dönmüş caniler ve madde bağımlıları yoktu. Çocukları istismar, eden, kadınları öldüren yoktu. Aile vardı.
Komşuluk vardı, yaşama saygı vardı. Ormanlarımıza gözümüz gibi bakar değer verir bir mabed gibi bilirdik. Onlarda birer orman yangını gibi yanıp değerler kül oldu.

Güneş bir dünya için ne kadar önemliyse, yeşil vatan da bir o kadar tüm canlılar için hayat demekti.
2025 yılı yeşil vatan için kara bir yıl oldu. Temmuz ayının sonu ve yangınlar çıkmaya devam ediyor.
KORUYAMADIK!
Ormanlara keçileri ve koyunları sokamadık. Onlar ormanda yetişen bitki örtüsünü, çalılıkları, hem de ağaçların gövdesindeki çıkıntıları yiyip, budama işini yapıyordu.
Domuzlar toprağa tohum etkiyordu. Yaradan öyle yaratmış. Ormanlarımıza hayvanları dar ettik. Keçiler, inekler, koyunlar ve insanlar girmez oldu.
Piknik yapanlar sağa sola kağıt atmaz, çöp bırakmaz, şişeleri kırmazdı.
Yani doğa bir şekilde kendi kendini tamir ediyordu.
Demekrki, insan girmediği halde her yer yanıp kül olabiliyormuş.
***
Sormak istiyorum neden okullarımızda yeşil vatan anlatılmıyor?
Mühim olan, trafik ve yeşil vatan okullarda ders olarak okutulmalı. Ağaç yaşken eğilir.
Yeşil vatanımızı nasıl hoyratça yok edilip, yangın yerine çevrildiyse, maalesef mavi vatanımızda müsilaj sardı. Oradaki canlarda rahat değil.
Gökyüzünde uçaklar ha bire yeryüzüne pasükeller halinde ilaçlar serpmekte. Hiçbir yetkili açıklama yapmıyor. İnekler şarbon yüzünden ölüyormuş. İneklerinize bol bol domates yedirin, şarbonun tek ilacı buymuş.
Ayrıca insanlık için arıların da çok büyükönemi var. Kur’an-ı Kerim’de arıların birer doktor olduğunu söylüyor.
En mühimi arılar nerede bal polen toplayıp bal yapacak?
Atmosfer ısınıyor. Sıcaklık böyle giderse astım hastaları çoğalacak, kalp rahatsızlıkları ve tansiyonu olanlar artacak sonuç parlak görünmüyor. Ve insanlar nefes alamayacak hale gelecek. Yeşil vatanımız insan için umuttu. O’ da kül oldu.
Daha önce insanların ormanlara girişi yasaklansın diyordum, demek ki çare değilmiş, ormanların kapısını bu millete açın! En azından bir yangın çıksa anında haberdar eder.
Gözetleme kuleleri yeterli değil!
Ormanların kapısını millete açın, kurallar getir, denetimini yap... Ağır para cezaları uygula. Yangınlar son bulsun.
Yasak çözüm değil.
Kısaca ormanlarımız da piknik yapanlar, yemeklerini yiyip, burunlarını silip, ellerini temizleyip, çerini- çöpünü atacak yer değil. Ormanlar nefes aldığımız akciğerlerimizdir. Bakın ormanlarımız ağlıyor.
İçinde canlar yanıyor, her birimizden birer parça koparıyor. Gelecek nesillere biz beton yığını vereceğiz.
Küreselcilerin verdikleriyle yetinecek. Böyle bir dünyaya siz hazır mısınız?
Şahsen ben hazır değilim.
Lütfen yaşlı dünyamıza özen gösterelim. Bu yangınlar son olsun. Sorulacak çok soru var…Şunu anlıyorum ki, yangınlara karşı yeterince mücadele edecek donanıma 23 yıl oldu halen sahip değiliz.
|