O bir anne, evlat acısı, vatan acısı ile eşdeğer diyor. Yaşamı boyunca içindeki alev topları, orasına burasına çarpacak, kandiller hiç sönmeyecek! Hayatı Temmuz 2025 günü değişti. Acılarla yoğrulmuş bir kadın oluverdi bir anda. Huzurlu ve mutlu bir şekilde daha oğlundan ayrılalı iki gün olmuşken; birden bire acı haberle sarsılarak dünyası kararıyor. Şimdi adeta yürüyen bir ölü gibi.
İçini çeke çeke ağlıyordu kadın!
Isparta Kara Havacılık Okul Komutanlığı’ndan oğlu Adem Can Sonğu’nun vefat haberini almış. 2 temmuz günü aldığı kara haber onu olduğu yere çökertmiş. O anda hayatı bir başka boyuta geçmiş! Bir gazeteci olarak yorum yapamam, merakla peş peşe soruyorum. Sonra ortaya böyle bir röportaj çıkıyor.
Tekbaş; “Başınız sağ olsun Nuriye Hanım, bize olayı anlatır mısınız?
Sonğu; Ne diyeyim. O’na 20 yılımı verdim. Çok güzel bir oğlan çocuğuydu. Bizi hiç üzmedi. O’nu nasıl yetiştirdiğimi bir Allah bir ben bilirim. Hastalandığında, büyüdüğünde, okula gönderdiğimde, yolunu gözlediğimde… Çocuğum diye, demiyorum, şahane iki çocuk yetiştirdim bu vatana… Emanet ettim. Ölüm haberiyle ailecek sarsıldık. Benim çocuğum intihar edecek bir çocuk değildi. Ölmeden iki gün önce ayrıldık kendisiyle, izne çıkacaktı, kara haberi geldi.
Tekbaş; Elbette bir annesiniz, sizi anlıyorum lakin okurların daha iyi anlaması için bize baştan anlatır mısınız?
Sonğu; Bize bir şey anlatılmadı, sadece intihar ettiği söylendi. Bu haber ailemizi çökertti, karanlığın içine itti. İddialar mümkün değil, psikolojisi iyi olan bir çocuktu. 2 Temmuz 2025 Isparta Kara Havacılık Okul Komutanlığı’nda oğlum olan Adem Can Sonğu vefat etmiştir. Haberi bize illettiler. Olay olmuş bitmiş, aile olarak vefat haberini sonradan aldık. Olay yerinde değildik. Vefatın nasıl, ne şekil olduğunu, ne zaman ve niye olduğunu halen bilmiyoruz.
Hemen Adana’dan Isparta’ya gittik. İlçeye vardık. Olay hakkında İlçeye geldiğimiz de Cumhuriyet Savcılığınca bir soruşturma açılmadığını öğrendik. Açıldıysa da bilgimiz yok. Sonradan biz şikayet dilekçesi verdik . Olayın Oluş şeklini ; olay nerede , ne zaman ve niçin olduğunu ; bilme hakkımız olduğunu düşünüyoruz .
Tekbaş; Oğlunuzu ne kadar tanıyorsunuz?
Kadın ağlamaklı, yutkunarak…
Sonğu; İnsan hiç evladını tanımaz mı? Bilmez mi. 2 yıllık evliydi. Hiçbir sorunu yoktu. 2 Evi vardı. Arabası da vardı. Benim oğlum tutumlu, düzgün bir çocuktu. Neşeliydi. Zaten ölmeden iki gün önce onun yanında 10 gün kaldık. Birlikteydik. Bize Sadece iş yerinde kendisine mobing yapıldığını söylüyordu. Başkaca bir sıkıntısı yoktu

Tekbaş; Nasıl mobing?
Sonğu; Depo sorumlusu olarak oğlumu yeni bir göreve verdiler. Adem Can’ımda o deponun sorumluluğunu almak için, deponun içindeki envanterin listesini istemiş . Bir türlü oğluma o listeyi vermemişler. “Alacaksan böyle teslim al” demişler. Oğlum depoyu teslim almayınca iyice baskılar artmış. Komutan kim bilmiyorum. O yüzden biraz canı sıkkındı. On gün birlikte idik. Günümüz güle oynaya geçti. Sonra birlikte Ulukışla’ya geldik. Arkadaşlarına dağ çayı topladık … Hayalleri vardı, çoluk çocuğa karışacaktı. Daha 24 yaşında tazecik bir oğlan çocuğuydu benim evladım.
Tekbaş; Sizin dikkatinizi çeken bir şey olmadı mı? Davranışlarında, dalıp gitmelerinde.
Sonğu; Fatoş Hanım biz başka ailelere hiç benzemeyiz. Başkalarını bilmem ben kendi ailemi size anlatıyorum. Bu vatana gül gibi iki evlat yetiştirdim. İkisi de asker. Ben çocuklarımı bilmez miyim? Ben döndükten sonra baskılar artmış, öyle olunca da “Oğlum sen izin al gel, tatile hep birlikte gidelim” dedim. Ertesi günü oğlum kışlaya geliyor, bütün arkadaşlarıyla selamlaşıyor, gülüşüyor, “Üzerimi değişip 5 dakikaya yanınıza geliyorum” diyor. Oğlum soyunma odasında üzerini değişirken, silahını tulum giydikleri için hemen yanına bırakıyor ve öyle üzerini giyerken, tabi silah patlamasını duyuyorlar. Oradan bir tanesi soyunma odasından çıktığı söyleniyor. Gidip bakıyorlar ki benim oğlan kafasından vurulmuş, vurulmuş diyorum özellikle. Hastaneye götürüyorlar, tabi ki ölüyor. Öldükten sonra aynı gün haberimiz oluyor. Ölmeden önce hep beraber konuştuk. “İçimde bir sıkıntı var anne” dedi. Meğer oğlum ertesi gün izne çıkıp tatil yapacakken intihar ettiği söyleniyor.
Gel de yürek buna dayansın, gel de buna inan!

Tekbaş; Buna otopsi raporu ne diyor? Bilginiz var mı
Sonğu; Olayın meydana geldiği yer görev yaptığı kışla. Oğlumun otopsisinin nerede yapıldı bilmiyoruz. Bize bilgi ve evrak vermediler. Kuşkulandım, içim rahat değil, biz ne eve sığıyoruz, ne dışarı çıkabiliyoruz. Uyumak istemiyoruz, uyuyunca da uyanmak istemiyoruz. Böyle bir haleti ruhiye içindeyiz. Babasının ağzını bıçak açmıyor. Ben oğlumu Türk ocağına, peygamber ocağına emanet ettim. Benim oğlum zayiat değil. Sağlıklı, sporunu yapan, kendine bakan çakı gibi bir askerdi benim oğlum. Adam gibi adamdı benim oğlum.
Tekbaş; Size oğlunuzla ilgili bir açıklama yapıldı mı?
Sonğu; Oğlumla ilgili bize herhangi resmi bir açıklama yapılmadı. Aydınlatıcı bilgi ve bildirim de yapılmadı, evrakları verilmedi. Cenaze defnedilirken gelinmesi dışında bizi kimse arayıp da sormadı, gelen giden de olmadı. Canımdan can gitti. Adalete olan güvenim halen sürüyor, Cumhuriyet Savcılığınca bir soruşturmada açılmış ancak bizim talebimiz ile açıldı. Soruşturma devam etmektedir, şikayetimiz var. Devam ediyor. Ancak soruşturmada Bir aşama da kaydedilmedi . Anne ve babası olarak, ailesi olarak öğrenmek istiyoruz. Gerçeğin ortaya çıkmasını/çıkarılmasını bekliyoruz. Oğlumun ölümü bana şüpheli geliyor ve aydınlatılmasını istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet var olacak, o yüzden hangi kurumdan olursa olsun adalet hakim olmalı, biz adalete sığınıyoruz, bu sesimizi inşallah duyarlar. Deliller ortadan kaybolmadan toplanmasını ivedilikle bu dosyanın açılmasını istiyorum. Yüksek makamlardan arz ediyorum.

Tekbaş; Siz hiç oğlunuzun arkadaşlarını tanıma şansınız oldu mu, veya kuşkularınızı, kafanızdaki soruları bize anlatır mısınız?
Sonğu; Olayın geçtiği yer, kamera öncesi ve sonrası, oğlumla ilgili üzerinden çıkan özel eşyalarını, özellikle silahının incelenmesini talep ettik. Oğlumla ilgili banka hesaplarının kontrol edilmesini… Ayrıca oğlumun şikayet ettiği görevi ile ilgili ona baskı yapıldığı yönünde idari soruşturma, şikayet dilekçesi var ise dosya içerisine alınmasını istedik. Çünkü oğlumun sadece bu sıkıntısı vardı. Oğlum mobinge uğradı. Ona baskı uygulayan kişilerin kimler olduğunun ortaya çıkarılmasını ve adaletin yerini bulmasını istiyorum. Oğlum bu kişileri şikayet etmiş ve buna ilişkin dilekçe verdiğini biz biliyoruz .
Şu dikkat çekici ki, oğlum öldüğü gün Isparta gazeteler yazmış, haberlere bir sürü yorum var. Bu yorumlar mutlaka oğlumu tanıyan kişilerce yapılmıştır, diye düşünüyorum. Bu yorumu yapanların IP adresleri alınıp, onlara ulaşılıp beyanları alınmasın talep ediyoruz. Mesai arkadaşlarıyla konuşulmalı ve beyanları alınmalı diye düşünüyoruz. Bu eksik hususlar tamamlandığında gerçeğin ortay çıkacağını alayın aydınlanacağına inancım tamdır .
Tekbaş; Size şahsi eşyaları verildi mi?
Sonğu; Oğluma ait el konulan silahın yeniden incelenmesi talep ediyoruz. Oğlum sağ elini kullanıyordu. Solak değildi. Silahtan kaç mermi atılmış, silahta başka mermi var mı, yok mu bilmek istiyoruz. İsabet eden mermi oğlumun tabancasından mı çıktı, yoksa başka tabancadan mı, atıldı; Atış yönü ve yakınlığı uzaklığı araştırılması halinde adaletin yerine bulacağına inanıyorum. Bu şüphelerimin giderilmesini istiyorum. Parmak izlerinin alınmasını istiyorum.
Daha önemlisi oğlumun bize sadece yüzü gösterildi. Bedenine göremedik. Yıkatmadılar. Oğlum dediğim gibi, neşeli, hayat dolu yaşamayı seven, işini ve askerliği seven, karısıyla bir bütün, ailesini hoşnut eden, günde on kere arar sesini duyardık, böyle bir çocuğun intihar etmesi bizce mümkün görünmüyor. Mahkeme kurulsun, beni de, eşini de babasını da arkadaşlarını da konu komşusunu da dinlesinler. O zaman verilecek hükme razıyım ben.
Tekbaş; Sizin bu dilekçeleriniz ve talepleriniz kabul edilirse, o zaman her şey değişebilir mi ?
Sonğu; Bende bunu istiyorum zaten. Mahkemeler ve Savcılıklar dilekçemi kabul etmek zorunda, ben bir hak arayışındayım, ben bir anneyim, evladını kaybetmiş bir anneyim. Düşünün oğlu intihar etmiş olduğu söylenen bir anne, bunun ruhuma verdiği zararı siz telakki edin. Diğer oğlum da asker, yazıktır günahtır. Bu ülkede adalet aramak bu kadar zor olmamalı. Ben Adem Can Sonğu’nun annesi, Adem eşi Elif’in kayınvalidesiyim. Bizi mahkemede dinlesinler. Olay tüm yönleri ile araştırılsın. Aydınlatılsın vicdanlardaki soru işaretleri giderilsin.
Yukarda arz ettim. Cumhuriyet Savcılığı olayları her yönüyle araştırmalı içimizdeki kuşkuları gidermeli, diğer oğlumun da etki altında kalmasını istemiyorum. Bu vatan bizim, bu vatan için canımız feda.
Tekbaş; kafama bir soru takıldı. Otopsi Raporunda dikkatiniz çeken bir şey oldu mu?
Sonğu; Oğlum sağlaktı. Oysa intihar ettiğini söylenmesine rağmen; otopsi raporunda sağ taraftan ateş edilmiş ama kafa tası bütünlüğünü koruyor… Sağ taraftan giren kurşun sağdan düzgün bir şekilde düz hizada çıkmış. Bu intihar vakalarında olması mümkün olmayan bir durum olduğunu uzmanlarından ögrendik
Uzmanlara göre eğer oğlum intihar etmiş olsaydı kendi silahı ile, o zaman sağ eliyle şakağına dayayıp, ateşleme yaptığı zaman, kolunun aşağı doğru düşmesi gerekiyordu ki, bu da kurşunun yukarı doğru kavisli giriş çıkış yapması gerektiği söyleniyor.
Tekbaş; Bu anlattığınıza göre oğlunuz iddialara göre intihar etmediğini düşündürüyor .Arkadaşlarından biri de görmüş soyunma odasından birinin çıktığını…
Sonğu; Bir şey söyleyip kapatmak istiyorum. Herkes elini vicdanına koysun. Ziya Tolga Oral oğlumu tanıyor, otopside teşhis etmiş, ne diyor?
“Bana göstermiş olduğunuz ceset, benim iş yerimde çalışmış olduğum 1. Kara Havacılık Alay Komutanlığında birlikte çalıştığım mesai arkadaşım Adem Can Sonğu’ya aittir. Kendisini kesin olarak net bir şekilde teşhis ettim. Bildiğim kadarıyla ekonomik veya psikolojik herhangi bir sıkıntısı yoktu. Ancak çok fazla samimi değildim. Neden intihar ettiği hususunda herhangi bir bilgim bulunmamaktadır. Ben çalıştığım hangar binasına giriş yapıyordum. Burada bir kargaşa vardı. Orada Adem’in kafasına sıkıp intihar ettiğini söylediler. Sağ tarafa döndüğümde ilerde yerde uzunlamasına yatıyordu. Ben olay yerinde silah görmedim. Birliğin içerisindeki revirlerden sağlıkçılar geldi, akabinde 112 ekipleri geldi. Hakkında yürütülen disiplin soruşturması bildiğim kadarıyla yoktu. Otopsi işlemlerinden sonra cenazenin tarafıma teslim edilmesini istiyorum” dedi. Huzurdan çıkartıldı. Böyle ifade vermiş.
Tekbaş; Bende sizin gibi defalarca otopsi raporunu okudum. Garibime giden cümleler var. Bu durum şunu gösteriyor. Soyunma odasında intihar eden Adem Can Sonğu neden hangar girişinde boylu boyunca uzanmış yatıyordu? Samimi değilim diyor ama cenazenin kendisine teslim edilmesini istiyor. Ne garip çelişki. Bence de bu dosya acilen yeniden açılmalı.
Sonğu; Evet bende defalarca okudum. Yeğenime internete gir bir araştır benzer bir olay var mı diye.
Bir olay olduğunda nerede olursa olsun savcı gider. Savcı bey gelmeden oğlum Adem Can Sonğu hangar girişine getirilmiş. Otopside yazıyor. Dediğiniz gibi çelişkilerle dolu. İçim acıyor. Başımı nereye vuracam bilmiyorum.
Bu durumda şunu gösteriyor ki, yani verilen raporla, askerin ifadesi çelişiyor. Hz. Ömer Adaleti her kuruma şart. Size bir adalet örneği vererek bitirmek istiyorum ki, başka Ademlerin canı yitip gitmesin. Çünkü onların birer ailesi, annesi ve babası, kendi ailesi, kardeşi, abisi, karısı, oğlu, kız kardeşi velhasıl birçok insanı yakıp gitmesin. Kendisi ölüp gidiyor ama geriye birçok enkaz ve sözde yaşayan ölü bedenleri bırakıyor.
ADALET
Öğretmen sınıfta, öğrencisine…
“Adın ne senin?”
“Hasan Ali”
“Efendim, duymuyorum.”
“Hasan Ali” diye tekrarlıyor.
“Benim dersimde hiç kimse konuşamaz, kalk tahtaya cezalısın. Dersin sonuna kadar. Ne bakıyorsun? Tek ayak yukarı. Hizaya sokacağım sizi.” Der.
Arka sıralardan öğrenciler; “Hocam derse başlayacak mısınız?”
Öğretmen; “Ders çoktan başladı yavrum. Kanunlar niçin var?”
Bir öğrenci; “Toplumda herkesin haklarını koruyabilmek için.”
“Başka”
Başka bir öğrenci; “Düzeni korumak ve herkesin hakkını yasalar çerçevesinde arayabilmesini sağlayabilmek için.”
Öğretmen gülümseyerek; “Kitap gibi konuştun. Başka.”
Arka sıralardaki bir öğrenci; “Herkesin yaşam hakkını korumak ve güvence altına almak için. Adalet için…”
Öğretmen öğrenciyi başıyla onaylar ve gülümser.
“Aradığım cevap işte bu. Adalet için. Peki ben bu arkadaşınıza adil davrandım mı?
Öğrenciler itiraz eder.
“Kesinlikle.”
Öğretmen; “Niye itiraz etmediniz? Ha? Neden savunmadınız arkadaşınızı?”
Arkasını döner, tahtanın yanında tek ayak üzerinde duran öğrencisine, ‘Teşekkürler çocuğum geç yerine otur sen.”
Öğrenciler; “Burada bizden daha fazla etkilisiniz. Biz de ne diyebilirdik ki?”
Öğretmen; “Arkadaşlar bana çok şey diyebilirdiniz. Hukuk önemli. Hukukun incelikleri çok önemli. Ben size başka bir şey öğreteceğim arkadaşlar. Başka bir şey Ahlak. Çünkü ahlak yoksa adalet yoktur. Siz bu okuldan mezun olduğunuz zaman bu ülkenin savcıları, hakimleri, avukatları olacaksınız. Konum olarak sizden güçlü olanlar, adaletsiz kararlar vermenizi talep edebilirler. Siz bunu kabul etmeyeceksiniz. Hayır demeyi öğreneceksiniz. Ahlak ve adalet işte bu yüzden adil olduğu sürece çok önemlidir.”
Sonğu; Benim diyeceklerim bu. Adalet istiyorum. Ailecek bitik durumdayız, psikolojimiz kalmadı. Kafamıza ruhumuza çivi gibi çakıldı. Neden benim oğlum?
Asker Adem Can Sonğu’nun ruhunun huzur bulması için, annesi çığlık çığlığa adalet arayışını sürdürecek, aksi bu ailede kederlere gark edilip, hiçliklere karışacak.. Adalet yerini bulursa, bir aile yeniden yaşama tutunacak!
|