Yusuf ALİOĞLU Bendeki Notlar -12- ‘Çocuk Kalsaydı Büyüklüğüm’
Yazı Detayı
21 Ekim 2025 - Salı 12:00 Bu yazı 450 kez okundu
 
Bendeki Notlar -12- ‘Çocuk Kalsaydı Büyüklüğüm’
Yusuf ALİOĞLU
 
 

Doğrusu bu mu, emin değilim.

 

Bir yanım nadir toprak elementleri, robotlar ve yapay zeka nehirleri ile algoritmalar okyanusuna akarken, bir yanım çocukluğumun ve yanı başımdaki çocukların çocukluğunun zümrüt yeşilinden şelale gibi akan anılarıyla çağıldıyor.

 

Bu gökyüzünden neden hep küçük harfli damlalar düşer… bu tarlalarda neden hep küçük harfli kavruk çiçekler büyür… bu yoldan neden hep küçük harflerle dolu fileler yüklenmiş adamlar yürür…

 

Büyüdükçe küçülüyor muyum yoksa? Yakamdaki rozet bile, anılar koleksiyonundan bir yansıma gibi.

 

Hintli bilgeyi bunun için hep hatırlarım. ‘Esas olan hangisi’ derdi. ‘Gündelik yaşadıklarımız mı yoksa rüya deyip geçtiklerimiz mi?

 

Benim gerçekliğim hangisi, çocukluğum mu yoksa?

 

Neden yaşıtlarım gibi kahkahalar atamıyorum ve neden büyük arsalara dev binalar dikme, ihale dosyaları hazırlama, bir akşam yemeğinde iş bitirme ya da tayin ve terfi konularında benzer cümleler kuramıyorum.

 

Rahmetli Doğan Cüceloğlu, ‘çocuksu yanlarımızı yarınlara taşıyabiliyorsak bizler sağlıklı bireyleriz’ diyordu.

 

Bu teselli pınarına dört nala koşarken, ‘ya onlar’ sayfasını da kapatıyor değilim.

 

Ne askerde ne de memuriyetin farklı birimlerinde üniforması ile kaynamış bedenlere asla dönüşmedim.

 

En teknik konular etüt edilirken, en ciddi merasimler icra edilirken dahi yüreğimdeki çocuğun kıpırtısı haylaz bir göz kırpışı ile masaları tekmeliyordu.

 

Çizgi romanları neden unutamıyordum. Çoğu meselede bu kahramanlardan alıntı yapmak bir büyüyememe psikozu muydu?

 

Şair, ‘Şakaklarıma kar mı yağdı ne var / Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?’ diye bedeninin değişimine ürperirken; ben çocukluğun, utangaçlığın, çekingenliğin, saflığın kirlenmemişliğin rüyasından uyandırılma telaşıyla zamana ürperiyorum.
 

Sokak aralarında, parklarda, bahçelerde karşılaştığım çocuklar ‘amca, topu atar mısın’ dediklerinde ruhum neden acıyor.
 

‘Artık babamın yerini aldım’ diyen büyüme meraklısı arkadaşlarımla neremiz benzeşiyor.
 

Oğluna dönüp, ‘unvanına uygun bir arabaya binmelisin’ diyen yakınımı neden desteklemiyorum.
 

Yanık yüzüyle tunçtan bir abideyi anımsatan ve ‘İstemesini bilmiyor’ diyen il müdür yardımcısı hangi dil ve gramer ile hitap bekliyordu.
 

En sıcak, en içten muhabbetlerin ortasına incir ağacı dikercesine ‘saat ilerledi, kalkmayalım mı’ diyerek bütün insicamı alt üst eden, eşkalleri isten kararmış rencide ruhlar arasında ıstırap anıtına dönüşüyorum.
 

Cömertliği ile maruf adamlar neden bir gazete dahi almaya yanaşmaz, cesurluğu ile nam salmış babayiğitler neden ortak kötülere yumruk sıkmaz, alimliği ile muteber adamlar neden doğru bilinen yanlışlara neşter atmazdı. Kavramlar çağın bataklığına bulanmış, güneşte kurumuş ve üzerlerinden tanklar geçmiş gibi tozla buz misali. Bahtsız ruhum insanlık tarihinin en barid zamanlarına tesadüf etti zaar. Kendi mahallesinde esip gürleyen sosyal iktidar aygıtları beynelmilel mecralarda varla yok arasında. Ne acı…

 

Yuvarlak masalar etrafında kümelenen kravatlı akademisyenleri izlemek ya da havaalanında tek sıra dizilerek gelecek devlet büyüğümüzü bekleyen faklı çap ve markadaki uzun ve kısa namlulu kimselerden olmak yerine, oyuncaklarına gömülmüş çocukların dünyasında bir aparat olmak ya da yanlışlıkla ürküttüğü kediden özür dileme erdemini teklif eden kızımın dünyasında bir toz zerreciği olma isteği makul bir ruh hali mi?

 

Çocuklarım ve etrafımdaki çocuklar unutsa dahi, onların çocukluk alfabelerini, eşyayı ve isimleri yamuk yumuk seslendirmelerini ve sempatik yorumlarını bir seslendirme sanatçısı gibi on yıllar ötesine ve hem de ustalıkla taşıyabilmek bir maraz mı?

 

Birileri büyük bir umarsızlıkla zamanı ve mekânı hoyratça tüketirken ve anın tadını çıkarma sarhoşluğunda debelenirken, ben, elimde fotoğraf makinam ile ‘durun kalabalıklar’ dercesine avucumuzdan kayıp giden değerlere dikkat çekmek istiyor ve bir abidin kulluk tutkusuyla deklanşöre basarak hikmet parıltılarından birini daha kadraja almanın sevincini yaşıyorum. 

 

Neden hep üç arşivim var diyorum: Kitaplarım, fotoğraflarım ve çocukluk malzemelerim.

 

Bu malzemelerle göz alıcı bir mimari eser ya da ışıklı geniş bir bulvar olamaz, biliyorum. Yün iplikten bu torbadaki malzemelerle mükellef bir sofra da hazırlanamaz, bunu da biliyorum. Gümüş kulplu eskitme çekimcemdeki bu malzemelerle bir yerlere müdür de olunmaz, vekil de. Bunu da çok iyi biliyorum.

 

Defalarca denedim. Yalnızlığımın en kuytu köşelerinde, melankolik şairim gibi ‘kendime yönelişlerin dipsiz sularında’ ve karanlıktan karanlık zamanlarda yakaladığım çocukluk ışığı keşfedilmemiş bir ada gibi. Sakin, huzurlu, güven yüklü…

 

En popüler isimlerden, en trend konulardan içimdeki dünyanın siyah beyaz eskizlerine, eskitme şiirlerine, gravürlerine dönüşler oksijen gibi ciğerlerimi gençleştiriyor.

 

Sonra öğreniyorum ki bilmeden de olsa bilim yapmışım. Çocukluğumun zihinsel görselleri sokaklar, köşe başları, bol paçalı uzun favorili gençleri bana şiirler, öyküler yazdırmış; izlediğim filmler, okuduğum romanlar, dinlediğim türküler de bana geçmişimin resimlerini, heykellerini yaptırmış, denemeler yazdırmış. Şimdilerde buna ekfrasis sanatı deniyor. Edebiyat ve görsel sanatların birbirini etkilemesi yani.

 

Kapı komşumuz alevi aileyi, Ali amcayı ve Elif teyzeyi nasıl unuturum. Hemen yanlarındaki yemyeşil çimlerin, rengarenk güzelliklerin ve meyveye durduğunda o muhteşem renk senfonisinin sahibi Kibar teyzeyi ve Hasan amcayı. ‘Bi koşu bakkala git, limon al da gel’ diyen ve her seferinde avuçlarıma harçlık sıkıştıran Sevgi hocayı ve eşi Yavuz beyi. Kahveci Sait ve Bedriye teyzeyi unutmak ne mümkün. Ne mümkün unutmak o mütebessim çehreleri. Dört yanımız güzel insanlar sergisi gibiydi.

 

Üç tekerlekli bisikletleri, topları en uzağa atan abiyi, salça sürülmüş ekmeğiyle gamzeli kızı, lastiği gevşemiş eşofmanını durmadan yukarı çeken sınıf arkadaşımı, cebimdeki kuru üzümlere dadanan küçük yoldaşımı unutmak, kolonyalist zamanlara teslim olmak ve tüm çizgi romanlara ihanet etmek gibi kermeler koparıyor bir yerlerimden.

 

İlerleyen yaşıma rağmen hala herkesi kendimden büyük görmelerin çalkantılı dünyasında yürüyorum.

 

Çalmaya, aşındırmaya utandığım kapılarda ve dokunmaya çekindiğim telefonlarda kaybetmişim gibi gözüken imkanların uğultusu ıslatıyor baştan aşağı hayatımı.

 

En kaliteli cevaplara sahipken özgüven buhranlarında boğuşan ben, en kıytırık cevap sahiplerinin alkışlanarak onore edilmesinin yükünü ne zamana kadar çekeceğim.

 

Borçlularıma görünmeyerek alan açma, zaman tanıma davranışı ile alacaklılarım için taahhüt öncesi ödeme davranışı arasında bir İsa ruhaniyeti ile salınmanın kutsal pasajlarını biriktiriyorum.

 

Taziyelerde, yas evlerinde, hasta ziyaretlerinde tebessüm ediyor, gülebiliyor, karikatür enstantaneleri ensesinden yakalayıp arşivime postalayabiliyorum.

 

Düğünlerde, nişanlarda, sünnet törenlerinde çöllerden geniş yalnızlığıma gömülüp, simsiyah dumanlarıyla dağları, tarlaları yarıp geçen demir külçelerine dönüşebiliyorum.

 

Ve, ‘Bir gül, bin diken aralığında’ nefeslenen yorgun dizelere yaslanarak şair gibi diyorum ki;

 

“Gelin / bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar! / Bana kötü / bana terkettiğiniz düşünceleri verin / o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız / ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar / onları verin, yakınmalarınızı / artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar / ben aştım onları dediğiniz ne varsa /bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar / boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz / içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı / verin bana / verin taammüden işlediğiniz suçları da.”

 

Verin bana mahzenlere, bodrumlara, çatı katlarına attığınız ve bir daha dönüp bakmadığınız çocukluk masumiyetleri ile ışıldayan tüm eskilerinizi, verin bana…

 
Etiketler: Bendeki, Notlar, -12-, ‘Çocuk, Kalsaydı, Büyüklüğüm’,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
09 Ekim 2025
Batı’da Şehir Tarihçiliği
876 Okunma.
04 Ağustos 2025
‘Yıkın Efendiler, Yıkın!’ -2-
1783 Okunma.
14 Mayıs 2025
“Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda…”
1061 Okunma.
22 Nisan 2025
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
5037 Okunma.
16 Mart 2025
ŞEBBİHALAR HER YERDE
713 Okunma.
09 Mart 2025
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
768 Okunma.
08 Eylül 2023
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
3088 Okunma.
17 Ağustos 2023
Köprüler ve Çamurlu Sular
2416 Okunma.
13 Temmuz 2023
Biriktirdiklerim-7-
2210 Okunma.
27 Mayıs 2023
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2563 Okunma.
07 Mayıs 2023
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1766 Okunma.
29 Nisan 2023
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1496 Okunma.
24 Nisan 2023
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
2346 Okunma.
11 Nisan 2023
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
2138 Okunma.
05 Nisan 2023
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1552 Okunma.
23 Mart 2023
“Ben de adayım”
1766 Okunma.
18 Şubat 2023
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
2066 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1332 Okunma.
18 Şubat 2023
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1483 Okunma.
18 Şubat 2023
Biriktirdiklerim-6
1358 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1597 Okunma.
08 Kasım 2022
Engerek Soyu
2041 Okunma.
16 Eylül 2022
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3520 Okunma.
05 Eylül 2022
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
2166 Okunma.
22 Ağustos 2022
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2900 Okunma.
02 Ağustos 2022
Libası İdrarlı Adamlar
2745 Okunma.
27 Haziran 2022
“Hayatın Anlamı” Nedir?
3978 Okunma.
21 Haziran 2022
‘Ey kötülük!’
2339 Okunma.
24 Mayıs 2022
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
3149 Okunma.
05 Mayıs 2022
'Sıkıntı yok!'
2810 Okunma.
19 Nisan 2022
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2928 Okunma.
08 Nisan 2022
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2635 Okunma.
20 Mart 2022
Hakikate Tanıklık Nedir?
2601 Okunma.
03 Mart 2022
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
2967 Okunma.
09 Şubat 2022
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4525 Okunma.
13 Aralık 2021
Frankfurt'ta Bir Haşimi
6900 Okunma.
17 Kasım 2021
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
5033 Okunma.
09 Eylül 2021
Harf Eken Kelime Biçer
5856 Okunma.
24 Ağustos 2021
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3726 Okunma.
24 Haziran 2021
Çekilin aradan, maradan...
5577 Okunma.
15 Haziran 2021
'Biraz da ben konuşayım'
4432 Okunma.
28 Mayıs 2021
‘Apaçık’ Şiir
4595 Okunma.
06 Mayıs 2021
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4782 Okunma.
22 Nisan 2021
Kitaplar Dolusu Susmak...
3759 Okunma.
16 Nisan 2021
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3412 Okunma.
23 Mart 2021
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
4752 Okunma.
18 Ocak 2021
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
12163 Okunma.
22 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -5-
2586 Okunma.
10 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -4-
3038 Okunma.
04 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -3-
3275 Okunma.
30 Kasım 2020
Parayı Nereye Yatırmalı?
3055 Okunma.
26 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -2-
3435 Okunma.
16 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -1-
3487 Okunma.
19 Ekim 2020
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4725 Okunma.
Haber Yazılımı